Kimse pahalıdan satmasın kendini, biz bilirizherkezin indirimli günlerini. Gidene üzülme başkasına g...idiyordur,gelene sevinme başkasından geliyordur... Biz üç kişiyiz; BEN, KEYFİMVE KAHYASI... Beni tanıyan bilir, bilen anlar, anlayan susar,anlamayan uzar. Ayık ol, panik yapma, rahat ol bak dalgana, üç günlükdünya n......e sana kalır ne de bana, giden dönüyorsa bırakdönsün NE KAYBETTİĞİNİ BİRDAHA GÖRSÜN!..

21 Eylül 2010 Salı


Kadınlar
asla unutmaz diye birşey yok...Kadınlar unutmak zorunda kaldığı her
şeyi unutabilir; ama ...neyi unuttuklarını asla unutmazlar..."

3 Haziran 2010 Perşembe

Doğru ve yanlış kararlar

Ustaya başarısının sırrını sormuşlar. "iki kelime" demiş. DOĞRU KARARLAR.. Hepimizden farklı olarak sürekli doğru kararları nasıl alabildiğini sormuşlar. "Tek Kelime" demiş. TECRÜBE.. iyi de kardeşim, bu tecrübe denen şeyin sırrı neymiş? Usta derin bir iç geçirmiş ve şöyle demiş: YANLIŞ KARARLAR

Kahvenden bir yudum bile almamışsın, "Korktunmu beni kırk yıl sevmekten..?''

30 Mayıs 2010 Pazar

Hiç kimse bir aşkı onarmaya kalkmasın..Kaybedilmeye değer en güzel anında bitirilmişse.!

TAM ZAMANINDA YAŞAMAK

Yemek de boş, içmek de,
Hatta yeri gelmeden sevişmek de.

Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü,
Tam zamanında söylemelisin sevdiğini
Gözlerinin içine baka baka.

Tam zamanında açmalısın kapını
Hayatına girmek isteyenlere.
Tam zamanında çıkarmalısın
Sevginden şımarmaya başlayanları.

Tam zamanında affetmelisin kardeşini
Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını
Seni gecenin üçünde arayıp da
Kafasının iyi olduğunu söylediğinde

Tam zamanında bağırmalısın
Acıyınca bir yerin.
Tam zamanında gülmelisin
Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde.

Tam zamanında bırakmalısın içmeyi
Son kadeh bozacaksa seni
Ve üzeceksen birilerini
Ertesi gün hatırlamayacaksan.

Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli
Tam zamanında ölmelisin
Iskalamak istemiyorsan hayatı.

Haydi şimdi kalk bakalım
Silkin şöyle bir
At üzerinden hayatın yorgunluğunu,
Vakit zannettiğinden daha az
Haydi kalk bakalım,
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI
Can YÜCEL

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Görünüşüme Aldanma !

Gördüğüne aldanma, o ben değilim. Ardımda duran koca bir hayatla yoğruldum. Kaç sevdanın izi durur avuçlarımda, ben aşkla kendime savruldum.Bilmeyene uzaktan hoş gelir davulun sesi, kanma; gülüşüme acılar sakladım. Kaç savaş meydanında cenk ettim, yine de devrilmedim; ayaktayım.Gözlerim, yüzümden yaşlıdır. Bakmasını bilenler görecektir. Duvarlarımı geçebilirsen eğer; emin ol, sunacağım cennettir.
Görünüşüme aldanma, çapkın dururum. Her gece o maskeyi çıkarır,yastığıma sarılıp yalnız uyurum.Dilimden geçenler, gönlümdekidir. Yalana, dolana saplanamam. Bazen kahkaham sahtedir, onunla bile gözyaşımı saklayamam.Parmak izim gibidir sesim, nereye gitsem bulunurum. Bir şarkı takılıdır dilimde, onu söylerken her şeyi unuturum.Notalar tanır beni, türküler bilir. Kederimi de, sevincimi de ezgilere saklarım. Dikkatle dinlersen duyacaksın, ben hayatı müzik
gibi yaşarım.Sevda dediğin nedir? Biraz tebessüm, biraz acı!
Geçmişse ömrün baharı; bir hüzün kalır yüzde, bir de kalpte o derin
sancı!Küçük şeyleri severim, büyükler nasılsa ölür. Kim baki kalır
bu dünyada? Şöyle bir bak etrafına, gün gelir, taş bile çürür.
Ben yüreğim kadarım, ötesini bilemem. Haşmetli duruşuma kanma, karıncayı bile incitemem. Vur diye beklemem ama gafil avlanmışsam, intikam peşinede gidemem.Yaşadıklarımdan dersler aldım, tüm hazinem budur benim. Biriktirdiğim sevdalarım, dostluklarım var cebimde; giderken ancak onları götürebilirim.
Görünüşüme aldanma, o ben değilim iki gözüm!
Ben yüreğiyle yaşayan biriyim.
Aşk uğruna bin parçaya bölünürüm; yetmezse, yolunda ölürüm!

Bir varmış, bir yokmuş

Sevgi, hayal edilen, beklenen sevgiliye duyulan özlemmiş. Belki hayal dünyasında yaratılmış bir kandırmacaymış. Acılar yalan, katreler sahteymiş, sevenler yalandan sevmiş, sevilenler bunu bilememiş. Gönül birine kaymış, biri onu görmemiş. Görse belki bu acılar çekilmezmiş.
Olmayacak duaysa amin dememek lazımmış, ama gönül buna kulak asmamış, fermanlar boşa yazılmış, gönül ferman dinlememiş. Acılar büyümüş, hüzünler büyümüş, umutlar bir o kadar küçülmüş.
Biri birini sevmiş, o biri onu hiç sevememiş. Bu hep böyle sürmüş gitmiş. Anlatılan bu aşk masalları hiç mutlu sonla bitmemiş. Gökten elma falan da düşmemiş…
içim'de iç ses /dış ses kapışması var ...!
iç ses'me ayakta alkış varken
dış ses'ime olanca küfür'üm var.

Öğrendik Ki

20 Mayıs 2010 Perşembe

hayat ne garip bugünlerde....


Hayat ne garip bugünlerde ;
Mallarımız arttı, keyfimiz azaldı !..Daha büyük evlerde kalıyoruz ama daha küçük ailelerde yaşıyoruz..! Konforumuz arttı ama zamanımız daraldı !..
Diplomamız bol ama sağduyumuz az..! Uzmanlıklar arttı ama sorunlar çoğaldı !..İlaçlar çoğaldı, hastalıklar arttı..! Sorumsuzca para harcıyoruz a......ma az gülüyoruz..!
Trafikte çok hızlıyız ama çabuk parlıyoruz !..Akşam geç yatıyor, sabah yorgun kalkıyoruz..! Az kitap okuyor, çok televizyon seyrediyoruz !..
Varlığımızı arttırdık ama değerlerimizi yitirdik..! Çok konuşuyor ama az gönül veriyoruz ve bol yalan söylüyoruz !..Para kazanmayı öğrendik ama yuva kurmayı beceremedik..!
Hayata yıllar ekledik, yillara hayat katamadık !..Ay' a kadar gidip dönmeyi biliyoruz ama komşumuza geçmek için karşıya geçmiyoruz..! Uzaya ulaştık ama ruhun derinliklerine inemiyoruz !..Havayı temizledik ama ruhları kirlettik..!
Atomu parçaladık, önyargılarımızı yıkamadık !..Çok yazıyor ama az gelişiyoruz..! Daha çok plan yapıyoruz ama daha az sonuç alıyoruz !..Acele etmeyi öğrendik ama sabırlı olmayı asla..! Gelirimiz arttı, karakterimiz zayıfladı !..
Tanıdıklar çoğaldı, dostlar eksildi..! Çabalar arttı ama mutluluklar azaldı !..Bilgisayar ağları kuruyoruz, bilgi otoyolları inşa ediyoruz ama kendi aramızdaki iletişimde zorlanıyoruz..! Dünya barışı der, silahlanırız !..Daha mutlu olmak için somurtarak çalışırız..!
Yani bugünlerde ; Eve çift maaşın girdiği ama çiftlerin boşandığı !..Güzel evlerin yuva olamadığı..! Kısa seyahatlerin, kağıt mendil gibi ilişkilerin ;
Yıka çık gönüllerin, tek geceliklerin !..Kilo dertlerinin ve her derde deva vitaminlerin..! Vitrinlerin dolu ama gönüllerin boş olduğu ; Günlerde yaşıyoruz !...

AŞKIN GÖZÜ KÖRDÜR

Uzun zaman önce, dünya yaratılmadan, insanlar dünyaya ayak basmadan önce, iyi huylar ve kötü huylar ne yapacaklarını bilemez vaziyette dolanıyorlarmış.

Bir gün, toplanmışlar ve her zamankinden daha sıkkın oturuyorlarken saflık ortaya bir fikir atmış: neden saklambaç oynamıyoruz? Hepsi bu fikri beğenmiş ve hemen çılgın çılgınlık, bağırmış: "Ben ebe olmak ve saymak istiyorum!" Başka hiç kimse çılgınlığı aratacak kadar çıldırmadığı için, çılgınlık bir ağaca yaslanmış ve saymaya başlamış, 1,2,3....

Ve çılgınlık saydıkça, iyi huylarla kötü huylar saklanacak yer aramışlar. Şefkat ayın boynuzuna asılmış; ihanet çöp yığınının içine girmiş, sevgi bulutların arasına kıvrılmış, yalan bir taşın altına saklanacağını söylemiş ama gölün dibine saklanmış, tutku dünyanın merkezine gitmiş, para hırsı bir çuvalın içine girerken çuvalı yırtmış ve çılgınlık saymaya devam etmiş, 79,80,81,82....

Aşkın dışında, bütün iyi ve kötü huylar saklanmış. Aşk, kararsız olduğu için nereye saklanacağını bilemiyormuş. Bu bizi şaşırtmamalı çünkü hepimiz aşkı saklamanın ne kadar zor olduğunu biliriz. Çılgınlık 95,96,97..ye gelmiş ve 100'e vardığı anda, aşk sıçrayıp güllerin arasına girmiş ve saklanmış. Çılgınlık bağırmış: "Sağım solum sobedir, geliyorum!" ve arkasını döndüğünde, ilk önce tembelliği görmüş, o ayaktaymış çünkü saklanacak enerjisi yokmuş. Sonra şefkati ayın boynuzunda görmüş ve ihaneti çöplerin arasında, sevgiyi bulutların arasında, yalanı gölün dibinde ve tutkuyu dünyanın merkezinde; hepsini birer birer bulmuş, sadece biri hariç…

Çılgınlık umutsuzluğa kapılmış en son saklı kişiyi bulamadığı için. Derken haset, bulunamadığı için haset duyarak, aşkın yerini çılgınlığa söylemiş. Çılgınlık çatal şeklinde bir sopa almış ve güllerin arasına çılgınca saplamış, saplamış, saplamış…

Ta ki yürek burkan bir haykırma onu durdurana kadar. Aşk, elleriyle yüzünü kapayarak ortaya çıkmış. Parmaklarının arasından sicim gibi kan akıyormuş. Çılgınlık, aşkı bulmak için heyecandan aşkın gözlerini çatal sopa ile kör etmiş: "Ne yaptım ben? Ne yaptım?" diye bağırmış.Çılgınlık: "Seni kör ettim! Bunu nasıl telafi edebilirim?" diye sormuş aşka. Ve aşk cevap vermiş:

"Gözlerimi geri veremezsin. Ama benim için bir şey yapmak istersen, benim kılavuzum olabilirsin."
Ve o günden beri, aşkın gözü kördür...
Ve her zaman çılgınlık yanındadır...
Aşka kılavuzluk etmek için…...

;)



KADINLAR Duyduklarına Aşık Olur

Erkeklerde Gördüklerine.

O Yüzden KADINLAR Makyaj Yapar ErkekLer imkb yalan SöyLer

13 Mayıs 2010 Perşembe

Âriflerden biri, çamurlu kaygan bir yolda, eteklerini toplayarak,
dikkatli
adımlarla yürüyordu. Fakat bütün çabasına rağmen düştü. Her
tarafı
çamur olduğu için, artık serbestçe yürümeye başladı. Bir
taraftan
ağlıyor ve: “İşte, günaha düşmeden önce günahlardan sakınan
adamın
hali budur. Bir defa, iki defa... Günaha düşt...ü...kten......
sonra,
artık aldırış etmeden onun ortasında yürümeye başlar!” diyordu.

Sevgi ile aşk
arasındaki fark hâkimiyet derecesiyle ölçülür. İnsan,
gönlündeki hâle
hâkim olabiliyorsa buna sevgi denir. Ama gönlündeki
hâl insana hâkim
ise onun adı aşk olur. Sevgide irade vardır ama
aşkta irade elden
gider...

12 Şubat 2010 Cuma

çöpçatan


çevresinde katı kurallarıyla tanınan bir aile, 30 yaşına gelmiş oğullarını evlendirmek için bir çöpçatanla anlaşır.

Ondan oğullarına iyi bir eş bulmasını isterler.

Öyleki çöpçatana istedikleri gelinden beklentileri konusunda uzunca bir liste bile verirler.
İki hafta geçmeden çöpçatan, aileye çok iyi bir kız bulduğunu müjdeler:
Tam oğlunuza göre…

Mutlu bir yuva kurar, duaların çoğunu ezbere okur, harika yemek yapar, çocukları çok sever, çok çocuk sahibi olmak ister ve en iyisi de gerçekten bir içim su yani çok güzel !! vs. vs…
Bunları duyan aile çok memnun olur.

Hemen tatlı bir telaş başlar, düğün dernek hazırlıklarını dahi kararlaştırırlar.

Çok kısa sürede ilerleyen bu gelişmelerden kuşkulanan, duraksayan damat adayı, çöpçatanın kulağına doğru eğilir:

— Peki, yatakta nasıl acaba?
— Valla! Kimisi iyi diyooor, kimisi kötü!

5 Ocak 2010 Salı

delilik ve salaklık‏

Arabanın lastiği tam tımarhanenin önünde patlar.
Adam arabayı kenara zor yanaştırır.
Sonraki işlem malum...
Kriko, stepne, bijon anahtarı ve tekeri söker.
Ama söktüğü 4 adet bijon, yuvarlanıp yağmur mazgalına düşer.
Mazgal açılır gibi değil,
Bijonlar görünmüyor bile.
Adam bir sağına bakar, bir soluna bakar,
çaresiz kaldırıma çöker.
Olayı en başından beri tımarhanenin demir parmaklıklı penceresinden izleyen bir deli, seslenir;
- Ula salaaak! Sen ne yapıyorsun orda öyle?
- Sorma birader,lastik patladı ve değiştirirken bijonları mazgala düşürdüm.
- Düşündüğün şeye bak! Diğer lastiklerden birer tane bijon çıkar. Hepsi 3 bijonlu olsun.
Seni, lastikçiye kadar idare eder.

Adam hemern denileni yapar.
Ve akıl hastanesindeki deliye seslenir:
- Senin ne işin var tımarhanede?
Cevap müthiştir....
- Biz burada delilik'ten yatıyoruz kardeşim, salaklık'tan değil...!

21 Aralık 2009 Pazartesi

Al, yoksa!!

Çanakkale'den kalkan otobüse, 30–32 yaşlarında, kucağında bebeği ile bir kadın biner. Yanına da iri kıyım bir adam oturur.
Otobüs Ezine'ye ulaştığında kadın çocuğunu emzirmek için memesini çocuğuna verir. Ancak çocuk inatla memeyi emmek istemez. Çocuğuna kızan kadın sert bir sesle:
—Al yoksa amcaya veririm!
Adam göz ucuyla bakar sonrada önüne döner...
Ayvacık'a geldiklerinde kadın yine memesini çıkarır ve emzirmek ister,çocuk yine emmez. Aynı sözler kadının ağzından dökülür;
—Al yoksa amcaya veririm.
Her durakta tekrarlanan bu durum, Küçükkuyu, Altınoluk, Güre, Akçay derken otobüs Edremit’e gelir.Burada da kadın;
—Al!! Yoksa amcaya veririm, deyince adam dayanamaz;
—Hanım hanım!! Artık yeter!! Vereceksen ver!! Ben taa Ayvacık'ta inecektim, buralara geldim aaaa!!...

24 Kasım 2009 Salı

Hayvanat kafayı bize taktı birader.

Domuz, kuş, kene= DKK terör örgütü!
Kuş gribi.
Kene.
Şimdi de, domuz.

Ve, maalesef olacağı buydu aslında.

Kurban Bayramı’nda elinden kaçırdığı agresif boğaya tüfekle ateş eden kasap da var, tenhada kıstırdığı uysal eşeğe tecavüz eden mühendis de...Allah’tan Adli Tıp raporuyla o eşeğin fingirdek olduğu tespit edildi de, hafifletici sebepten 240 lira cezayla yırttı mühendis... Sonradan “töre” cinayetine kurban gitti o eşek! Sahibi vurdu.

Hiç unutmam, İzmir’de Basmane’deki havuza güzellik olsun diye ördek bırakmıştı belediye... Ertesi sabah yok. Bi daha bıraktılar. Ertesi sabah yine yok. Bi daha bırakmadılar. Çünkü anlaşıldı ki, av eti ayaklarıyla Alsancak’ta satıyorlar ördekleri
Oha filan demeye kalmadı, Aliağa’da iki balıkçı, kuş cennetinden arakladıkları pelikanları mangal yaparken yakalandı jandarmaya... Enselenene kadar iki büyük rakı devirdikleri için, karakolda itiraf ettiler, flamingoların hazmı zormuş, o nedenle hafif ekşi olmasına rağmen,Pelikanları tercih ediyorlarmış... Bu iki haber peş peşe patladı, İzmir’in yarısı vejetaryen oldu; ahalinin cibes, radika, istifno falan, denizbörülcesine yönelmesi ondan!

Vejetaryen olmayıp, et yemeyen de var. Bolu’da mesela... Yol kenarında bir ayı bulundu, ayı çıplak, postu yok! Merak edip araştırdılar, meğer, asfalta çıkan talihsiz ayıya çarpmış direksiyondaki ayılar... Bakmışlar ki, ayı ölmüş... Postunu yüzüp, oturma odasına sermişler iyi mi!

Hatırlayın, Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği’nde ikamet eden, Pakize isimli piton kayboldu... “Kardeşim, 4 metrelik piton nereye gider?” diye şaşıranlara, “Kardeşim, adam 4 kilometrelik fiberoptik kabloyu çalıyor güpegündüz, 4 metrelik pitonu beline sarar gene götürür, siz dikkat edin fili götürmesinler” diye cevap yetiştirmeye gayret ediyorduk ki... Çevre Bakanımız açıkladı, “Ankaralılara bugünlerde şiş kebap yemesini tavsiye etmem!” Hayvan denince, bakanımızın aklına ilk gelen, Aliağa’daki balıkçılarla aynıydı çünkü, mangal... Melih Gökçek baktı ki, basın işin peşini bırakmıyor, taaa 73 gün sonra “Aha işte Pakize” diye bir pitonu getirdi koydu, yerine... Çakma Pakize ise, sanırsın Cem Garipoğlu’dur, “73 gün nerede saklandın?” sorularını, yanıtsız bırakıyor

Bakın, Pakize dedim, aklıma geldi, Sinop’taki Balina Aydın’ı önce maymuna çevirdik, sonra Rus istihbaratında görevli denizaltı yakalama çavuşu olduğunu iddia ettik. Sivas’ta Murat 124’ün arka koltuğunda taşınan Dana Ferhat, meşhur oldu, vaktinden önce iki katı paraya sucukçuya satıldı.Yavru fok Badem’i sigara tiryakisi yaptılar Gökova’da... Rahmetli Özal’ın papağanı Cabbar aslında çoktan rahmetli oldu ama, “Cabbar işte bu” diye yakaladıkları papağanı animatör olarak kakalıyorlar Antalyada

Darıca’ya timsah getirdiler, millet görsün diye... Ööle duruyor,hareketsiz... Kafasına kaya attılar, yaşayıp yaşamadığını kontrol etmek için, hayvancağız debelendi ama, iş işten geçti, ruhunu teslim etti. Göçmen kuşların biyolojik silah taşıdığını öne sürdüler. Bodrum’da çok balık tüketiyor diye yunusları katlettik. Milas’ta, daracık yere sıkıştırıp,balık çiftliğindeki balıkları oksijensizlikten boğarak topluca öldürmeyi başardık. Uçak için deve kestiler. Beygirler zaten nallı kuzu.

Denizli’de at heykelini sünnet ettiler, malum yeri fazla büyük diye.Sütaş’ın vole atan santrfor ineğini RTÜK’e şikâyet ettiler memeleri görünüyor diye.
İşin hazin tarafı...
Memleketin adı, hindi.

Yılmaz Özdil
yazmış çok güzel yazmış...