Kimse pahalıdan satmasın kendini, biz bilirizherkezin indirimli günlerini. Gidene üzülme başkasına g...idiyordur,gelene sevinme başkasından geliyordur... Biz üç kişiyiz; BEN, KEYFİMVE KAHYASI... Beni tanıyan bilir, bilen anlar, anlayan susar,anlamayan uzar. Ayık ol, panik yapma, rahat ol bak dalgana, üç günlükdünya n......e sana kalır ne de bana, giden dönüyorsa bırakdönsün NE KAYBETTİĞİNİ BİRDAHA GÖRSÜN!..

21 Aralık 2009 Pazartesi

Al, yoksa!!

Çanakkale'den kalkan otobüse, 30–32 yaşlarında, kucağında bebeği ile bir kadın biner. Yanına da iri kıyım bir adam oturur.
Otobüs Ezine'ye ulaştığında kadın çocuğunu emzirmek için memesini çocuğuna verir. Ancak çocuk inatla memeyi emmek istemez. Çocuğuna kızan kadın sert bir sesle:
—Al yoksa amcaya veririm!
Adam göz ucuyla bakar sonrada önüne döner...
Ayvacık'a geldiklerinde kadın yine memesini çıkarır ve emzirmek ister,çocuk yine emmez. Aynı sözler kadının ağzından dökülür;
—Al yoksa amcaya veririm.
Her durakta tekrarlanan bu durum, Küçükkuyu, Altınoluk, Güre, Akçay derken otobüs Edremit’e gelir.Burada da kadın;
—Al!! Yoksa amcaya veririm, deyince adam dayanamaz;
—Hanım hanım!! Artık yeter!! Vereceksen ver!! Ben taa Ayvacık'ta inecektim, buralara geldim aaaa!!...

24 Kasım 2009 Salı

Hayvanat kafayı bize taktı birader.

Domuz, kuş, kene= DKK terör örgütü!
Kuş gribi.
Kene.
Şimdi de, domuz.

Ve, maalesef olacağı buydu aslında.

Kurban Bayramı’nda elinden kaçırdığı agresif boğaya tüfekle ateş eden kasap da var, tenhada kıstırdığı uysal eşeğe tecavüz eden mühendis de...Allah’tan Adli Tıp raporuyla o eşeğin fingirdek olduğu tespit edildi de, hafifletici sebepten 240 lira cezayla yırttı mühendis... Sonradan “töre” cinayetine kurban gitti o eşek! Sahibi vurdu.

Hiç unutmam, İzmir’de Basmane’deki havuza güzellik olsun diye ördek bırakmıştı belediye... Ertesi sabah yok. Bi daha bıraktılar. Ertesi sabah yine yok. Bi daha bırakmadılar. Çünkü anlaşıldı ki, av eti ayaklarıyla Alsancak’ta satıyorlar ördekleri
Oha filan demeye kalmadı, Aliağa’da iki balıkçı, kuş cennetinden arakladıkları pelikanları mangal yaparken yakalandı jandarmaya... Enselenene kadar iki büyük rakı devirdikleri için, karakolda itiraf ettiler, flamingoların hazmı zormuş, o nedenle hafif ekşi olmasına rağmen,Pelikanları tercih ediyorlarmış... Bu iki haber peş peşe patladı, İzmir’in yarısı vejetaryen oldu; ahalinin cibes, radika, istifno falan, denizbörülcesine yönelmesi ondan!

Vejetaryen olmayıp, et yemeyen de var. Bolu’da mesela... Yol kenarında bir ayı bulundu, ayı çıplak, postu yok! Merak edip araştırdılar, meğer, asfalta çıkan talihsiz ayıya çarpmış direksiyondaki ayılar... Bakmışlar ki, ayı ölmüş... Postunu yüzüp, oturma odasına sermişler iyi mi!

Hatırlayın, Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği’nde ikamet eden, Pakize isimli piton kayboldu... “Kardeşim, 4 metrelik piton nereye gider?” diye şaşıranlara, “Kardeşim, adam 4 kilometrelik fiberoptik kabloyu çalıyor güpegündüz, 4 metrelik pitonu beline sarar gene götürür, siz dikkat edin fili götürmesinler” diye cevap yetiştirmeye gayret ediyorduk ki... Çevre Bakanımız açıkladı, “Ankaralılara bugünlerde şiş kebap yemesini tavsiye etmem!” Hayvan denince, bakanımızın aklına ilk gelen, Aliağa’daki balıkçılarla aynıydı çünkü, mangal... Melih Gökçek baktı ki, basın işin peşini bırakmıyor, taaa 73 gün sonra “Aha işte Pakize” diye bir pitonu getirdi koydu, yerine... Çakma Pakize ise, sanırsın Cem Garipoğlu’dur, “73 gün nerede saklandın?” sorularını, yanıtsız bırakıyor

Bakın, Pakize dedim, aklıma geldi, Sinop’taki Balina Aydın’ı önce maymuna çevirdik, sonra Rus istihbaratında görevli denizaltı yakalama çavuşu olduğunu iddia ettik. Sivas’ta Murat 124’ün arka koltuğunda taşınan Dana Ferhat, meşhur oldu, vaktinden önce iki katı paraya sucukçuya satıldı.Yavru fok Badem’i sigara tiryakisi yaptılar Gökova’da... Rahmetli Özal’ın papağanı Cabbar aslında çoktan rahmetli oldu ama, “Cabbar işte bu” diye yakaladıkları papağanı animatör olarak kakalıyorlar Antalyada

Darıca’ya timsah getirdiler, millet görsün diye... Ööle duruyor,hareketsiz... Kafasına kaya attılar, yaşayıp yaşamadığını kontrol etmek için, hayvancağız debelendi ama, iş işten geçti, ruhunu teslim etti. Göçmen kuşların biyolojik silah taşıdığını öne sürdüler. Bodrum’da çok balık tüketiyor diye yunusları katlettik. Milas’ta, daracık yere sıkıştırıp,balık çiftliğindeki balıkları oksijensizlikten boğarak topluca öldürmeyi başardık. Uçak için deve kestiler. Beygirler zaten nallı kuzu.

Denizli’de at heykelini sünnet ettiler, malum yeri fazla büyük diye.Sütaş’ın vole atan santrfor ineğini RTÜK’e şikâyet ettiler memeleri görünüyor diye.
İşin hazin tarafı...
Memleketin adı, hindi.

Yılmaz Özdil
yazmış çok güzel yazmış...

17 Kasım 2009 Salı

yarımı alıp da kalamazdım sende..
bunu sende iyi biliyorsun..
ve her gece bir avuntuyla sevişiyorum..
bir keşke daha ilişiyo rüyalarıma..
intiharlarım sıkış pıkış satır aralarımda..
sende görebiliyo musun?
...
düştüğüm kaldırımlarda yürüyebiliyo musun?
...
henüz saydamlaştıramadığım gözyaşlarım var..
gitseydin benden herşey tam olacaktı..
tam kelimesini nasıl kullandığımın farkında mısın?
ben farkına varman için açıyorum..
"tam bi boşluk gibi"
işte bu kadar güçlüyüm..
...
aslında bu gece bazı şeyleri tersden söylemeyi istiyorum..
beni bi tek sen umursuyosun..
ya da -di li geçmiş bi zamandın..
...
hayır hayır!!
benim için değil..
sen öyle istedin.
....
benim isteklerim mi?
...
bi önemi yok artık..
gitmeni bekliyorum artık..
seni görüp her gün kavga etmekten yoruldum artık..
...
seninle mi geldim sanki bu eve..
bi türlü gitmiyosun..
...
ne olur bana beni sevdiğini söyleme..
inanır minanarım başıma gelme ama ben son olduğunu bilmiyim..
...
tamam dokunmuyacam cam parçalarına..
...
kırmıyıcam da aynaları..
...
uyumamı mı istiyosun?
...
ama sen?
...
bilirsin beklerim çok kez uyumanı..
sonra ben uyurum..
en azından sen beni kandır..
uyumuş numarası yap..
...
izlerini de silme olur mu?
zaten herşey bulanık..
daha fazla bulama etrafa..
bak sen de dağıldın görüyo musun?
...
bunu sadece ben mi görüyorum?
...
kendi parçalarını görmüyo musun?
...
kapının ardında gözlerin..
perdenin arkasında saçların dalgalanıyo..
koltuğun kenarında ellerin kalmış..
yastığımda dudakların..
...
ne!!
onlar benim mi?
...
kendi parçlarımı göremeyecek kadar kör mü oldum..
paramparça olmuşsun işte..
...
peki onlarda benim olsun..
gidersen -ki gideceksin- onları götürme o zaman olur mu?
...
tamam çocuk gibi bişeyler istemiyicem senden..
...
ama sen yine de toplama onları olur mu?
...
bişey sorabilir miyim?
gitmesen olmaz mı?
...
yeniden başlasa hani..
kapıdan içeri girip merhaba desen..
gözlerimi kapasam sana..
sonra açtığımda yine senolsan..
sen olsam..
hani gitmesen diyorum..
...
ben bi yüzümü yıkıyım..
sonra git o zaman..
çok şey istemiyorum..
fazla kalmam..
...
en son nasıl gördüysen o şekilde hatırla beni..
...
sen gittikten sonra ne mi yapıcam?
biraz amfetamin alıcam önce..
sonra uyku ilaçlarımı alıcam..
...
uyuyucam evet neden ki?
sen gidersen uyumam lazım..
gözlerimi Tanrı'ma kapatmam gerek..
...
uyku sorunu çekmiyodum uzun zamandır hayır..
uyuyamadığım için öyle bi sorun kalmadı ki..
...
bak saatlerdir gitmek için uğraşıyosun..
...
geç oldu biliyorum..
dedim ya işte sana seninle beraber çabuk geçiyo be zaman..
...
şimdi nasıl olacak?
...
yani gidersen..
...
tamam daha fazla çırpınmıyorum..
boğulduğumun farkındayım..
cümlelerim eksiliyo..
...
sen şimdi git ben arkanda kalan kelimelerimi sökiyim dişlerimin arasından..
sessizlik olmasın..
sensizlik kadar kötü olur sonra bu olay..
çığrından çıkar..
................
gitmişsin..
biliyodum gözlerimi kapatmamam gerekirdi..
uyanmadım hala..
gidişinin bilmem kaçıncı gününündeyim..
yeni yaşıma girdim..
en dip yaşımdayım
........

Mecnun ile Mütedeyyinin aşkı..!!‏

> Zamanın birinde alim zatlardan biri bir nehir kenarında namaza durmuş..
> Mecnun tam o sırada sözde alim zatın önünden geçmiş..
> Adam öfkeyle namazını bozarak:
> --'Bre melun görmez misin ki namaza duruyorum, ne diye önümden geçersin?'
> der.
> Mecnun'un cevabıysa ilginçtir:
> --'BEN LEYLANIN AŞKIYLA SENIN NAMAZ KILDIĞINI GÖRMEZKEN,
> SEN MEVLANIN AŞKIYLA BENI NASIL GÖRDÜN...?
> > Sahte dindarlara ve aşkı böyle yaşayamayanlara ithaf edilir...

GÜLÜMSETEN SORULAR


Neden bozulan otobüsün yolculari bizim otobüsümüze aktarildiginda, onlara mültecilermis gibi bakariz? Neden her gördügümüz haritada hemen Türkiye'yi bulmaya çalisiriz? Millet olarak dünyada kaybolma kompleksimiz mi vardir? Neden insanlar birbirlerine sarilinca saga-sola sallanirlar? Neden ögrenciler ilkögretimin besinci sinifina kadar ögretmene 'ögretmenim' diye seslenirken, altıncı sinifta bir anda 'hocam' diye seslenmeye baslarlar? Neden sinavlarda '4 yanlis bir dogruyu götürür' seklinde bir uygulama ile ögrenciler cezalandirilirlar da;'4 dogru bil, bir dogru da bizden' seklinde bir kampanya baslatilip, zekaya ve riske girme cesaretine ödül verilmez? Neden insanlar kapali bir alandan yagmur yagan alana çikinca kafalarini egerler? Yagmura duyulan saygidan midir, yoksa ondan tirstigimiz için midir? Neden dükkanini kapatip giden esnaf, kapiya '10 dakika sonra dönücem' yazar, ne zaman gittigini nasil anlarız? Televizyona çikan insanlar neden kendilerini Türkiye'deki bütün insanlarin izledigini sanirlar? Örn: Su anda 70 milyon kisi bizi izliyor... Neden gözlerinden öperim denir? Insan vücudunda öpülecek daha uygunsuz bir yer var midir? Kimse kimseyi gözünden öpmüs müdür? Dügünlerde neden 'Dom Dom Kursunu' ile göbek atilmaktadir. 'Bir avci vurdu beni, bin avci beni yedi' gibi sözler esliginde kendinden geçen baska milletler var midir? Neden bazi kizlarimiz sirin bir hayvancagiz gördüklerinde 'ay inanmiyorum! ' derler, inanilmayacak olan nedir? Cumartesi ve Pazartesi'nin neden kendi isimleri yoktur? Dolmuslardaki fiyat tarifesinde 'en kisa mesafe' neden 'indi-bindi' olarak tabir edilir? Önce inilip, sonra mi binilir? Bir terslik yok mudur? Bir programi kurarken neden 'kabul ediyorum' ya da 'kabul etmiyorum' seçenekleri vardir? O kadar parayi bayilip bir bilgisayar programi satin aldiktan sonra 'kabul etmiyorum' seçenegini isaretleyen bir takim saf kisiler mevcut mudur? Bulmacalarda boru sesinin karsiligi neden hep 'ti'dir? Bulmacalari hazirlayan arkadaslar hiç 'ti' diye ses çikaran boru görmüsler midir? Neden futbol takimi olan Ajax'Ayaks' diye okunur da temizlik ürünü Ajax 'Ajaks' diye okunur? Neden ilanlarda 'doktordan temiz araba' diye yazilir? Hipokrat yemininde'arabami temiz kullanacagim' seklinde bir madde mi vardir? Yola çıkarken neden Allaha ısmarladık denilir..?Allah sipariş mi alır..? Minibüslerde sigara içilmiyeceğini bilmemize rağmen…Şöförün sigara içmesine ne için tepki koymayız…. İndirilme korkusundan mı…? Yoksa şöför içebilir diye mi düşünürüz..? Oturduğumuz Apartmanın demir kapısının gacur gucur öttüğünü duyduğumuz halde neden biraz yağ biraz pamuk gibi masrafsız elemanlarla hemen halletmeyiz o sesi….? Bir başkasının görevi diye mi düşünürüz.? Hoşumuza mı gider o ses..? yoksa doğal mı gelir o ses..? Apartmanın Demir kapısının menteşeleri yağsız olunca açılıp kapanırken çıkarttığı ses gerçekten gacuuuur gucuuur mudur…? Müzikte böyle bir nota varmıdır..? Beslediğimiz evcil hayvanların anlayamıyacağını bile bile..neden hep emirler yağdırırız..?
:) :) :) :) :) :) :) :) :)

16 Kasım 2009 Pazartesi

POLİTİKA NEDİR ?


Çocuk babasına sorar: “baba politika nedir?”
Baba şöyle der: “bak oğlum, ben eve para getiriyorum, öyleyse ben
kapitalistim.
Annen parayı yönetir, öyleyse o hükümettir
Deden paranın doğru idare edilip edilmediğine dikkat eder, öyleyse o>da sendikadır.
Hizmetçi kız ise işçi sınıfıdır.
bizlerin ise tek hedefi vardır, senin rahatlığın. Dolayısıyla sen de
halksın ve altında bezi ile yatan küçük kardeşin ise gelecektir.
Söyle bakalım anlayabildin mi?”
Çocuk o gece babasının anlattıklarını düşüneceğini söyler.
Gece yarıs çocuk uyanır. Çünkü küçük kardeşi altını pisletmiştir ve ağlamaktadır.
Ne yapacağını bilemeyen çocuk anne ve babasının yatak odasına gider.
Annesi yalnız ve derin bir şekilde uyumaktadır, öyle ki onu uyandıramaz.
Hizmetçi kızın odasına gider. bakar ki babası hizmetçi kızla yatmaktadır.
Dedesi de pencereden gizlice onları izlemektedir.
Hepsi öyle meşguldürler ki çocuğun orada olduğunu farketmezler bile.


Çocuk hiçbir şey yapamadan yatağına geri döner.
Ertesi sabah baba çocuğa kendince politikanın ne olduğunu anlatmasını ister.
”evet” der çocuk,
“kapitalizm” işçi sınıfını kötüye kullanıyor…
sendika bunu seyrediyor…
Bu arada hükümet uyuyor…
Halk ise dikkate alınmıyor…
ve gelecek bokun içinde yatıyor!
iste politika budur..!

30 Ekim 2009 Cuma

8 Eylül 2009 Salı

VAZGEÇTİM

Herşeyin sıradanlaştığı bir dünyada bazen kaybetmek en doğru seçimdir.
Ve o dünyada en yerinde tercih: Vazgeçiştir.

1 Eylül 2009 Salı

ÜsTüme GeLme HayaT !!!

Alıp başını gitmek istersin.
Bilmediğin, bilinmediğin,
Çözmediğin, çözülmediğin bir denkleme.
Biraz ürkek düşünürsün.
Biraz kekeme....

Üstüme gelme hayat!
Bundan sana ne...? ! '

Kekemeliğin korkularındandır.
Giderken bile; gidene değil de
Geride kalana aklın takılır.
Bir yanına yatarsın ' git.. ' der
bir yanın ' kalmalısın...
Geceleri hep uykusuz kalırsın...
Ayağına pranga olur tüm düşündüklerin.
Gitmeden daha
Sen; gider gider gelirsin...

Üstüme gelme hayat....
beni bilirsin....'

Kaldığın bu yerde
Harcadığın yılların gelir aklına
Bir bir sayarsın,
Toplarsın, çarparsın,
Böler, çıkarırsın.
Bakkal defteri kadar kalın
Bakkal defteri kadar karmaşa...
Arka sokaklarda dolanarak yaşarsın.
Kabarmış hesabından kaçarsın.

Üstüme gelme hayat...!
Daha neyi alacaksın..? !

Hep sevmişsindir aslında.
Hep ama hep sevmişsindir.
Birini sevmişsindir sonra.
Sonra birini daha...
Birini daha... Daha....! ?
Her gelip geçen gemiye aşık olmuşsundur
Gemiler gitmiş Sen yorulmuşsundur. '

Üstüme gelme hayat....!
Gemi olmuşmusundur..? '

Kocaman bir mahalleden
Daracık bir sokağa.
Sokaktan ufacık bir eve
Evden odaya....
kurtulmak ister gibi kapatmışsındır kalabalıklara kendini.
Gitgide yanlız kalmışsındır.
Yalın yaşanan gecelerde Gitmekle kalmak arasında dolanırken
Beynine bir silah gibi dayamışsındır korkularını.

Yalnız...Korkak...Kekeme....

Üstüme gelme hayat..!
Kıyarım kendime..!

zaman

Şimdi o kadar zor geliyor ki beklemek,sabretmek zaman gecmek bilmezken sanki yelkovanla akrep birbirinin arkasına saklanıyor.
Genciz diye tüm bu telaş aslında yarına duyulan özlem hep bu deliçağdan kaynaklanmakta.
Yaşımız kırka vurduğunda da yine yeni yeni hayallerin peşinde koşacak mıyız acaba?
Ya da yarını beklerken heyecandan uykusuz geceler geçirecek miyiz??
yoksa bizden geçti artık deyip hayalkırıklıklarımızla geçmişin mi muhasebesini yapacağız?
Keşke tüm bu soruların cevabını bilsem..bilsem de içimi rahatlatsam..
Aslında hepsi ünlü bilgenin dediği gibi; hayat üç gündür.
Dün, bugün, yarın..
Dün yaşandı bitti.
Geçmişini sorgulama zaman kaybetme..
Yarınsa daha gelmedi, onu bekleyerek zamanını harcama.
Öğleyse geriye sadece bugün kalıyor..
Bugününü geçmişini sorgulayarak değil,geleceği düşünerek değil
sadece anını yaşayarak geçir..
Carpe diem..

VAZGEÇTİM

Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı
Bütün duygulardan önce
Öğrendim ayrılığı
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben
Gözyaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten

Ürküyorlar gözümdeki ateşten
Ürküyorlar dilimdeki zehirden
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen gözükara cesaretimden

Diyorlar:Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum
İçimdeki çocuğu?

Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı
Murathan Mungan

4 Ağustos 2009 Salı

Kadının Günlüğüne yazdıkları:


Bugün üç yıl bitti.
Onun karşısına gelinlikle çıktığım günkü Kadar mutluyum.

Tanrım, onu nekadar seviyorum.
Mükemmel bir erkek,cazibeli, yakışıklı, anlayışlı,sevecen, her şey var.
Bugün Cumartesi,bıraktım arkadaşlarıyla eğlensin.
En sevdiği yemek olan pastırmalı Kurufasulye ile pilav yapıyorum.
Pişti, demleniyor.
Banyo yaptım, en sevdiği kıyafeti giydim.
Yemekten sonra, şöminenin karşısına bir şişe kırmızı şarapla uzanacağız...
Eve geldi sonunda.Beni öpüşü biraz soğuktu, aklı başka yerde sanki.
Aman Tanrım, yoksa?
Tüm cilvelerime rağmen, bana yanaşmadı. Arkadaşlarıyla neyaptığını sordum,ağzında birşeyler geveledi.
Yemekte biraz keyfi yerine gelir gibi oldu, ama hala dalgın,hala uzak,hala kabuğunaçekilmiş.
Herhalde ötekini düşünüyor..Benden genç mi acaba?İşyerindeki sarışın pazarlama temsilcisi olmasın?
Şöminenin karşısında şarabımızı yudumlarken, artık dayanamadım 'neyin var?'Diye sordum. Gülümsedi, zoraki bir gülümseme, acı dolu, uzaklıkDolu.. 'Yok birşeyim' diye geçiştirdi.
O gürül gürül yanan aşkın bu kadar çabuk biteceğine inanamıyorum,
Daha dün bana ebediyete kadar benimle olmak istediğini söylüyordu.
Bugün aramızda iletişim kopukluğu başladı bile.
Belki de kilo alıyorum. Çok mu vır vıryapıyorum? Elini tuttum. Elimi okşadı,AMA eller hissiz, parmakuçları soğuk... Stepe başlasam? Çocuk istesem? Yalan, yalan, Yalan. Kendimi kandırmaktan başka bir şey değil bunlar. Bitti...Bittti...Bitti. Tanrım, ölmek istiyorum. Kendimi son kez Onun kollarına attım. Ağlaya ağlaya uykuya dalmışım.
Kocanın Günlüğüne yazdıkları :

Öff be, GALATASARAY yine yenildi.. Ama, kuru fasülye güzeldi.


erkekler kalem gibidir.

nekadar ince gözükseler de ham maddeleri odundur.

6 Haziran 2009 Cumartesi

BEKLENEN

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar,
Ne de şeytan bir günahı,
Seni beklediğim kadar.


Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar

Necip fazıl K...
Ne dil yeter seni anlatmaya,
Ne göz kıyar sana bakmaya,
Ne ellerim dayanır sana dokunmaya,
Ne kollarım uzanır seni sarmaya
Hiç ömür yeter mi?
Bir sen daha bulmaya bitanesi...


Bir nasihat: Kendine dikkat et.
Bir rica: Sakın değisme!
Bir Dilek : Beni unutma.
Bir Yalan : Seni hiç sevmiyorum.
Bir Gercek : Seni çok özlüyorum

28 Mayıs 2009 Perşembe

* Doğru Erkek *


Kadının biri kumsalda yürürken ayağı eski bir lambaya takılmış, kadın lambayı kumların içinden çıkarmış, ovalamış.Lambadan cin çıkmış ve

Sadece bir dilek hakkın var, iyi düşün öyle dile.. demiş.

Kadın hiç tereddüt etmeden, cebinden bir harita çıkararak :
Bütün dünyada zulmün, savaşın, açlığın bitmesini istiyorum.

Bu haritadaki ülkeleri görüyor musun?

Bu ülkelerin birbiriyle savaşmayı bırakmasını, her yere barışın gelmesini diliyorum’ deyivermiş.

Cin haritaya bakmış ve dehşetle;

Tanrı aşkına kadın ! Bu ülkeler binlerce yıldır savaşıyorlar.

Tamam, işimde iyiyim ama o kadar da değil !

Bunu yapabileceğimi sanmıyorum.

Başka bir dilekte bulun’ diye bağırmış.Kadın birkaç dakika düşünmüş ve

Hayatım boyunca doğru bir erkek bulamadım.

Bilirsin ; hem ince düşünceli, hem dürüst, hem karizmatik, hem eğlenceli biri, sevecen, ilgili ve ömür boyu sadik olacak erkek diliyorum’ demiş.
Cin derin derin bir iç çekmiş :
Uzat şu kahrolası haritayı !!!

15 Mayıs 2009 Cuma

Erkeğin ağzından laf böyle alınır :)

Kadin: Ben ölürsem ne yaparsın?
Tekrar evlenir misin?
Adam : Hayır. Kesinlikle hayır !!
Kadin: Neden?? Evli olmak hosuna gitmiyor mu!!??
Adam : öyle demek istemedim. Tabi ki gidiyor.
Kadin: O zaman neden tekrar evlenmezsin ki??
Adam : Tamam. Tamam. Evlenirim.
Kadin: (yüzünde üzgün kirgin bir ifadeyle)Evlenirsin..
Adam : (ne diyecegini bilemez ve azicik kizgin bir iç çeker)
Kadin: Onunla bizim yatağımızda mı yatarsın?
Adam : Başka nerde yatılabilir ki?
Kadin: Benim resimlerimi kaldırıp yerlerine
onun resimlerini koyar mısın??
Adam : Sanırım bu yapılacak en uygun şey olur.
Kadin: O zaman onun benim ayakkabı koleksiyonumdan Ayakkabılar gıymesine de izinverirsin....??
Adam : Hayır onun ayakları 37 numara...
Kadın: ......................? !!!
Adam : Haas....s................!!!

18 Nisan 2009 Cumartesi

Genç rahibelerden biri koşarak gelir ve başrahibenin önünde diz çökerek;
Değerli hemşire, sormayın başıma neler geldi.
Ne oldu kızım ? - Arka bahçede çiçek topluyordum, bahçıvanın oğlu ortaya çıktı ve maalesef bana...
Tecavüz mü etti ?
Evet.
Peki kızım sen şimdi git, mutfaktan bir limon al, kes ve suyunu iç.
Bahçıvanın oğlu ile ben ilgilenirim.
Limon hamileliği önler mi ?
Hamileliği önlemez de en azından sırıtmanı engeller.

13 Nisan 2009 Pazartesi

ACININ GİZLEDİĞİ ARMAĞAN

Bir gün okyanusta yol alan bir gemi kaza geçirerek battı. Gemiden sağ kurtulan adamı, dalgalar küçük, ıssız bir adaya kadar sürükledi.

Adam ilk günler kendisini kurtarması için Allah'a yakardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı. Ama ne gelen oldu, ne giden…

Daha sonra rüzgardan, yağmurdan ve zararlı hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından ve yapraklardan bir kulübe yaptı. Sahilde bulduğu, gemiden arta kalan konserve, pusula gibi eşyaları bu kulübeye koydu.

Günler hep aynı şekilde geçiyordu. Balık avlıyor, pişirip yiyor ve ufku gözlüyor, kendisini kurtarması için Allah'a dua ediyordu. Bir gün tatlı su getirmek için yürüyüşe çıkmıştı, geri döndüğünde kulübesinin alevler içinde yandığını gördü. Duman, dans ede ede göğe yükseliyordu. Başına gelebilecek en kötü şeydi bu.

Keder ve öfke içinde donakaldı. Şimdi bu ıssız adada, başını sokabileceği bir kulübe bile kalmamıştı. "Allah'ım, bunu bana nasıl yapabildin?" diye feryat etti. O geceyi keder ve üzüntü içinde geçirdi. O kadar dua ettiği halde, başına bu olay geldiği için sitemler etti.

Ertesi sabah erken saatlerde, adaya yaklaşmakta olan bir geminin düdük

sesiyle uyandı!


Bitkin adam kendisini kurtaranlara sordu;
"Benim burada olduğumu nasıl anladınız?"
Cevap onu hem şaşırttı, hem de utandırdı:
"Dumanla verdiğiniz işareti gördük!"

Canımızı sıkan, göz yaşlarımızı inci gibi döküveren olaylar sessiz bir kurtuluş çağrısı, bir mutluluk davetiyesi belki de… İlk bakışta dayanılmaz gelen acı anlar, sonrasında kalbimizi kuş gibi hafifleten, ruhumuzu ısıtan tatlı tecrübelere dönüşüyor. Aydınlıkta seçemeyeceğimiz bir ışık, karanlık basınca fenerimiz oluyor. Keyfimiz yerindeyken burun kıvırdığımız tavsiyeler, yaslı anlarımızda imdadımıza yetişiyor. İyilik hallerinde sırt çevirdiklerimiz, zor anlarda sırtımızı dayadıklarımız oluyor.

Hikayede yanan kulübenin dumanıyla kurtuluş umudunun yeşermesi gibi, yaşamımızdaki kırık dökükler, yıkıntı ve ziyanlar, kayıp ve yenilgiler yenilenmenin, yeniden doğuşun tohumlarını ekiyor aslında…
Acı, derinlerinde gizlenen tatlı hediyelerle dolu. Yapmamız gereken, acıyla barışıp onu çözümlemek, gizlediği armağanı kalbimize buyur etmek…

7 Nisan 2009 Salı

Çocuğumuzun ismi ne olsun?:)‏

Kız hayatında ilk defa bir partiye gidecekmiş, annesi o akşam kızına öğüt veriyormuş.
Kızım bak sen bu partileri bilmezsin, burada çapkın erkekler olur, seninle yatmak için her şeyi yaparlar!
Eğer böyle bir şey olursa, ona"çocuğumuzun adı ne olsun" diye sor, hemen telaşlanır ve senden uzaklaşır...
Kız partiye gitmiş.
Biraz sonra bir genç, kızı dansa kaldırmış, dans ederlerken kıza sarkmaya başlamış.
Kız hemen "çocuğumuzun adı ne olsun" demiş, genç tırsmış ve gitmiş.
Bir süre sonra başka bir genç gelmiş, yine hafiften yılışmalar başlamış, dansetmeler falan derken yine aynı sarkıntılıklar, kız yine "çocuğumuzun adı ne olsun demiş, ama delikanlının hareketlerinde değişen bir şey yok.
Daha sonra kızı bahçeye çıkarıp ıssız bir köşeye götürmüş.
Kız yine çocuk diyecek olmuş, delikanlı lafını romantik sözlerle kesmiş.
Biraz sonra genç,kızın elbiselerini çıkarmış, kız yine
"çocuğumuzun adı ne olsun"...
Gençte yine konuyla ilgili ses yok.
Genç kızla sevişmeye başlamış,kız yine çocuk mocuk dediyse de, delikanlı başka alemde...
Bir süre sonra genç işini bitirmiş, kız hala "Çocuğumuzun adı ne olsun" demekteymiş.

Genç kalkmış, prezervatifi çıkarıp bir de düğüm atmış :

"Buradan çıkabilirse ismi David Copperfield olsun."

12 Mart 2009 Perşembe

RECAİ Getir kovayı

Sonradan görme ve sosyeteye girmeye çalışan kadının biri petshop"tan içeriye girer ve bir hayvan almak istediğini söyler bu arada gözü alımlı tüylü papağana takılır ve kırıtarak bunu istiyorum der.
Bunu gören papağan dükkan sahibine dönerek; Recai beni bu karıya satma, bu karı orospu der.
kadın müthiş sinirlenmiştir ve gurur meselesi yapmıştır, dükkan sahibine; bu papağanı yarın almaya gelicem bu arada terbiyeli konuşmasını öğret yoksa karışmam der ve gider.

Recai kadın gidince papağanı terbiye etmek için bi kova su alır ve papağanın kafasını suya sokup çıkardıktan sonra yarın müşteri gelince nasıl hitap etmesi gerektiğini söyler.

Papağan inat eder ancak birkaç denemeden sonra pes eder.

Ertesi gün kadın gelir ve tamam mı diye sorar, sonra papağana döner ve;

Ben eve geldiğimde nasıl hitap edeceksin?

-hoşgeldiniz hanımefendi diyeceğim.
-Peki yanımda bir beyle geldiğimde nasıl hitap edeceksin?
-hoşgeldiniz hanımefendi, hoşgeldiniz beyefendi diyeceğim.
-Peki yanımda iki beyle geldiğimde nasıl hitap edeceksin?
-hoşgeldiniz hanımefendi, hoşgeldiniz beyefendiler diyeceğim
Peki yanımda üç beyle gelirsem ne diyeceksin der demez papağan dayanamaz patlar

"RECAİ Getir kovayı Anam Avradım Olsun Bu Karı Orospu" Der

9 Mart 2009 Pazartesi

AMAN KARIŞMASIN


Sesini duyduğunuz anda avuçlarınız terlemeye kalbiniz deli gibi

çarpmayabaşlıyorsa....


Bu aşk değil HOŞLANMAKTİR...


Ellerinizi ondan çekemiyor sürekli dokunmak sarılmak istiyorsanız ...


Bu aşk değil ARZULAMAKTİR....


Yanınızda bir tek o olduğu için onu istiyorsanız....


Bu aşk değil YALNIZLIKTİR....


Herkes onunla olmanızı beklediği için onunlaysanız...


Bu aşk değil SADAKATTİR.....


Size sıcak , yakın davrandığı için onunlaysanız.


Bu aşk değil KENDİNE GÜVENSİZLİKTİR......


Üzülmesini istemediğiniz için onunlaysanız...


Bu aşk değil AÇIMAKTİR.....


Ona değer verdiğiniz için hatalarını hoş görüyorsanız..


Bu aşk değil ARKADAŞLİKTİR......


Bütüngün ondan başka hiçbir şeydüşünmediğinizi söylüyorsanız.


Bu aşkdeğil KOCA BİR YALANDIR........


Onun iyiliği için kendinizden çok şey fedaedebiliyorsanız...


Bu aşkdeğil YARDİMSEVERLİKTİR.......


O üzgünken sizin de kalbiniz acıyorsa İşte buAŞKTİR.......


Tarif edemediğiniz bir çekim yüzünden ! ondan bir türlü kopamadığınızı düşünüyorsanız.


İşte buAŞKTİR................


O herkesegüçlü görünmesine rağmen içindeki zayıflığı hissedebiliyorsanız..


İşte buAŞKTİR...............


Başkalarını da çekici bulmanıza rağmen hiç pişmanlık duymadan

onunlakalmaya devam edebiliyorsanız.


İşte buAŞKTİR..............

:-((

Bir işadamı tavernaya girer, bara oturur ve bir duble martini sipariş eder.
İçkisini bitirdikten sonra, gömleğinin cebine bir göz atar, ardından barmene bir duble martini daha hazırlamasını söyler.

Bunu da bitirince, yine gömleğinin cebine bir göz atar, sonra barmene dönüp bir duble daha martini siparişi verir.

Barmen;'Bakın bayım, size bütün bir gece boyunca martini getirebilirm.

Fakat,bardağı her doldurmamı istemenizden önce niçin gömleğinizin cebine baktığınızı söylemek zorundasınız.'deyince adam cevap verir; 'Karımın fotografına bakıyorum.

Ne zaman gözüme güzel gözükecek, işte o zaman eve gitme zamanı gelmiş olacak.'

2 Mart 2009 Pazartesi

HAYATIN ANLAMI


Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğunu takmış kafayı...
Bulduğu hiçbir yanıt ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş..
Ama aldığı yanıtlar da ona yetmemiş. Fakat mutlaka bir yanıtı olmalı diyormuş..
Vee dolaşıp herkese bunu sormaya karar vermiş..
köy, kasaba, ülke dolaşmış, bu arada zaman durmuyor tabii ki..
Tam umudunu yitirmişken bir köyde konuştuğu insanlar ona Şu karşı ki dağları görüyormusun?
Orada yaşlı bir bilge yaşar, istersen ona git belki O sana aradığın yanıtı verebilir, demişler.
Çok zorlu bir yolculuk sonunda Bilgenin yaşadığı eve ulaşmış adam.

Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye hayatın anlamının ne olduğunu sormuş.
Bilge Sana bunu yanıtını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor demiş.
Adam kabul etmiş.
Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş. Şimdi çık ve bahçede bir tur at, tekrar buraya gel…
Yalnız dikkat et, kaşıktaki zeytinyağı eksilmesin, eğer bir damla eksilirse kaybedersin…
Adam, iki gözü çay kaşığında bahçeyi turlayıp gelmiş.
Bilge bakmış Evet demiş.
Kaşıkta yağ eksilmemiş.
Pekiyi bahçe nasıldı? Diye sormuş.
Adam oldukça şaşkın bir şekilde… ‘‘Ama ben kaşıktan başka bir yere bakmadım ki…’’demiş.
Bilge ‘‘Şimdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun, kaşık yine elinde olacak ama bu sefer bahçeyi inceleyip gel’’, demiş Bilge…
Adam tekrar bahçeye çıkmış, gördüğü güzellikler karşısında büyülenmiş adeta, muhteşem bir bahçeymiş çünkü…
Geri geldiğinde Bilge, adama ‘‘Bahçe nasıldı?’’ Diye sormuş…
Adam gördüğü güzellikler karşısında büyülendiğini, hayran kaldığını anlatmış. Bilge gülümsemiş
Ama kaşıkta hiç yağ kalmamış’’ demiş ve eklemiş:-

‘‘HAYAT SENİN BAKIŞINLA ANLAM KAZANIR. YA SADECE BİR NOKTAYI GÖRÜRSÜN, HAYATIN AKIP GİDER, SEN FARKINA VARMAZSIN… YA DA GÖREBİLECEĞİN TÜM GÜZELLİKLERİN TAM ORTASINDA HAYATI YAŞARSIN, AKIP GİDEN ZAMANIN ANLAM KAZANIR…

İŞTE HAYATIN ANLAMI SENİN BAKIŞLARINDA GİZLİDİR

19 Şubat 2009 Perşembe

PU HA HA :-))

İnsanlığın ilk varolduğu dönemde , adamın biri seytanı yakalamaya karar vermiş.
Ancak bunun için 40 yıl Tanrı'ya ibadet etmesi gerekiyormuş.
Karısıyla , dostlarıyla ve bütün dünyayla ilişkisini kesmiş, kendisini ibadete adamış.
40 yıl sonra Tanrı , ibadetinin karşılığı olarak ona ağzı kapalı bir şişenin içinde seytanı sunmuş. Artık özgürmüş adam.
Dünyada neler olup bittiğini görmek, nelerin değiştiğini ögrenmek için sabırsızlanıyormuş.
şişeyi karısına teslim etmiş, ona iyi sahip olmasını söylemiş ve dışarıya çıkmiş.
Kadıncağız şeytanı çok merak ediyormuş.
Ve merakına yenilip şişenin ağzını açıvermiş...
Açar açmaz da şeytan şişeden fırlayıp çıkmış ve gülmeye başlamış.
Merakına engel olamadın ve kocanın 40 yıllık emeğini boşa çıkardın " diye alay etmiş kadınla. Yok canım " demiş kadın. "Sen hiç o şişenin içinde olmadın ki
Nasıl olur? " diye haykırmış şeytan. "Sen de gördün...
şişeden çıktım ben !
Hiç o şişenin içinde değildin, inanmıyorum buna.
Nasıl küçücük şişeye girebilirsin ki?
Kafası atmış şeytanın .
Gireyim de gör! demiş ve yeniden şişenin içine girivermiş.

işte böyle...
Adamın şeytanı hapsetmesi 40 yılını,kadının ise yalnızca 5 dakikasini almış.

şeytan da şöyle isyan etmiş Tanrı'ya :"TANRIM , MADEM KADINI YARATACAKTIN , O ZAMAN BENi NEDEN YARATTIN ? ":-))))

Sevildinmi böyle sevileceksin.....‏